ÇİNİ – SERAMİK SANATI – Türk Çini- Seramik Sanatı

TÜRK ÇİNİ – SERAMİK SANATI

Çini, toprağın işlenmesi ile elde edilen porselen ve kaolinin özel pişirilme tekniği ile pişirilmesi, çeşitli boayalar ile geleneksel motifler çizildikten sonra sırlanması ile uygulanan bir el sanatıdır. Çini porselenden esas olarak farklı olup yarı saydam değildir. Işığı geçirmez.

Çini kelimesi, fayans ve porselen gibi eşya ve malzemelerin genelde Çin ülkesinden getirilmesi nedeniyle Osmanlılar tarafından “Çin işi” anlamında kullanılmıştır. Bundan önceki dönemlerde çini yerine “Kaşi” (Fars dilinde pişirilmiş toprak) kelimesi kullanılmaktaydı. Çini, İslam devletleri ve Türklerde son derece gelişmiş bir sanat dalıdır.

Çini, özellikle mimari alanda yaygın kullanılan bir unsur olmuştur. Özellikle yapıların iç mimarisinde kullanılan bir süsleme elemanı olmuştur.

ÇİNİ VE SERAMİKLERDE KULLANILAN TEKNİKLER

Hazırlanması: Çini hamurunun ana malzemesi temiz ve iyi cins kildir. İçerisine belirli miktarda kuvars ve kireç katılır. Kil, içindeki yabancı maddelerden arındırılır, havuzda suyla karıştırılır, oluşturulan çamur bir süre bekletilip süzüldükten sonra çeşitli havuzlardan geçirilir. Boza kıvamı kazandırıldıktan sonra kalıba dökülür. Kalıptan çıkarılır, sonra güneşte kurutulur, üzeri temizlenerek pişirilir.

Bezenmesi: Bu aşamada çini fırınlanarak soğutulur, renklendirmesi yapılır. Çininin hamuru sert, ince taneli ve açık renkli ise astarlama yapılmaz. Bu özellikleri taşımıyorsa, boyadan önce bir astarlama yapılır. Sonra üzerine deseni çizilerek boyanır. Ardından da desenin korunması için sırlanır. Burada sırlama, çininin cam bir tabaka ile kaplanması demek tir. Bu tabaka, işlem sırasında sıvı haldedir. Yüzeye fırçayla ya da püskürtülerek sürülür. Bazen çininin suya daldırıldığı da olur. Çinilerin desenlerinin yapılmasında çeşitli teknikler uygulanır.

Sır Altı Çini
Sır Altı Çini

Sır Altı Tekniği: Desenli çininin sırlanıp fırınlanmasıdır. Böylece, saydamlaşan sırın altında desen oluşturulur. Bazen, renkli sırların kullanıldığı da olmuştur. Ancak, amaç, sırın saydam olmasıdır. Bununla sırın altındaki desenlerin görünür kılınması sağlanır. Bazı renkler, sır altında daha etkili olduğu için tercih edilirler. Bunlar özellikle lacivert, firûze, koyu yeşil ve kırmız renklerdir.

Sır Üstü Tekniği: Desenin, çini önce sırlanıp fırınlandıktan sonra yapılmasıdır. Çini, desen çizildikten sonra tekrar fırınlanır. Bu işlemle boyaların sırın altına geçişi sağlanır.

Minai Tekniği

Minai Tekniği: Sır altı ve sır üstü tekniklerinin bir arada kullanılmasıyla oluşturulan özel bir tekniktir. Bununla sır altı renk dizisi zenginleştirilir. Sır altı tekniği daha çok Osmanlılarda, sır üstü tekniği Anadolu Selçukluları’nda, minai ise İran’da yaygındır. Anadolu’da minai tekniğinin, yalnız Konya’da kullanıldığı görülür.

Lüster Tekniği: Çiniye madenî bir parlaklık verebilmek için, sırın .üzerine, içinde metal oksitleri olan boyalar sürerek fırınlamaktır.

Mozaik Tekniği: Bunda tek renkle sırlanmış çini parçacıkları, desenin gerektirdiği formlarda hazırlanır, sonra Sıva üzerine bir çeşit mozaik oluşturacak şekilde dizilir. Zor bir teknik olmasına rağmen, bu teknikle süsleme alanında oldukça zengin ve etkili bezemeler oluşturulmuştur.

Sırlı tuğla: Tuğlaların genellikle dar ve uzun yüzünün firuze, mor, lacivert renkli sırla kaplanıp fırınlanması ile elde edilir. Sırlanan tuğlalar yan yana ve çeşitli kompozisyonlar ile cami, mescit, medrese ve minarelerde süsleme için kullanılır.

Ayrıca, Osmanlılarda, farklı dönemlerde görülen çini işlerini, tekniklerine ve çeşitli özelliklerine göre üç grup halinde incelemek mümkündür:

1) Milet İşi: XIV. ve XV. yüzyıllarda ortaya çıkan bir tekniktir. Kırmızı hamur üzerine lacivert, mor renklerin hakim olduğu, serbest beze- me çalışmasıdır (Yöresi Milet).

2) Haliç İşi: Yine XV. yüzyıla ait bir tekniktir. Beyaz hamur üzerine, mavi işlenmiş, oldukça zarif işlerdir. İlk kez Haliç’te bulunmuştur.

3) Sam İşi: XVI. yüzyıla ait bir tekniktir. Çiçek motifleri çinilere son derece canlı renklerde ve parlak olarak işlenmiştir.

TÜRK ÇİNİ VE SERAMİK SANATININ TARİHİ

Türk çini sanatı geçmişi Uygur dönemine kadar uzanır. Karahoço’da yapılan arkeolojik kazılarda yapı zeminlerinde gri-mavi sırlı levhalar kullanıldığı ortaya çıkmıştır. Gazneliler döneminde de kabartma motifli mavi, sarı, yeşil ve kahverengi kare levha çiniler bulunmuştur. Karahanlılar ve Büyük Selçuklular’da süslemelerin çokça kullanıldığı görülür asıl yükseliş ise Anadolu Selçukluları dönemindedir.

SELÇUKLULAR DÖNEMİNDE ÇİNİ SANATI

Selçuklular döneminde Türk Çini Sanatı gelişim olarak doruk noktasını yaşamıştır. 13. Yüzyıldan itibaren çinicilik ileri bir tekniğe ulaşır. Motif ve renk zenginliği göz kamaştırır. O dönemde Anadolu’da geliştirilen çini tekniğinin üstün özelliklerine başka bir bölgede rastlanılamamıştır.

Anadolu Selçukluları saray, cami, medrese, türbe, vb yapıların iç mekânlarını çinilerle renklendirmiştir. Anadolu Selçukluları, mimari eserlerde önceleri sırlı tuğla kullanılmıştır. (Sivas Gök Medrese ve Konya  İnce Minareli Medrese’nin minareleri)

Konya II.Kılıçarslan köşkünden kalan günümüze ulaşabilen çiniler Büyük Selçuklu etkisi taşımaktadır. Bu çinilerde minai denilen teknik görülür. Bu köşkün özellikle kapı kemerleri köşelerindeki kare çiniler dikkat çekicidir. Dört kollu yıldızlarla birleşen sekizgen şekillerdeki bu çiniler ilginç örneklerdir. Bu sekizgenler içinde doğan tutan ve at üzerinde avcı figüru çizilidir. Yine bazı çinilerde insan figürü kullanılmıştır.(Bu çiniler Türk İslam Eserleri Müzesinde korunmaktadır).

Kubadabad Sarayı Çini Örneği - Çift Başlı Kartal
Kubadabad Sarayı Çini Örneği – Çift Başlı Kartal

Anadolu Selçuklularının ilerleyen zamanda sır üstü denilen tekniğin yanı sıra sır altı tekniğinde çiniler yapmaya başladıkları görülmektedir. Sır altı tekniğinin en güzel örnekleri Kubadabad Sarayı’nda bulunmuştur. Bu sarayda ayrıca lüster (sır üstü parlatma, perdah) tekniğinde çinilerde bulunmaktadır. Sır altı çinilerin yıldız biçiminde olduğu, insan ve hayvan figürlerinin bolca kullanıldığı görülür. Yıldız biçimli çinilerde sır altına firuze, yeşil, mor, mavi renkler ile siyaha yakın koyu yeşil konturlarla ayakta ve oturan insan figürleri işlenmiştir. Ayrıca bu figürlerin dışında, tavus kuşu, su kuşu, balık, kaplan, ayı, çift başlı kartal, siren, grifon gibi hayvan figürlerine rastlanmaktadır.

Malatya Ulu Camii çinileri
Malatya Ulu Camii çinileri Detay

Anadolu Selçukluları, tonoz ve kubbe barındıran yapılarda kavisli yüzeyler için en rahat çalışılabilecek çini çeşidi küçük parçalardan oluşan mozaik çini olduğundan, genellikle, cami, medrese, türbe gibi yapılarında mozaik çini kullanırken, saray ve köşklerde figürlü levha çiniler kullanmışlardır. Renk olarak firuze mavisi, mor, lacivert, beyaz ve sırlı kırmızı tuğladan faydalanıldığı görülür.

Konya Alaeddin Camii Mihrabı Çinileri

Konya Alaeddin Camii (1220) mozaik çini süslemelerin kullanıldığı en eski örneklerdendir. Yapının mihrap bordürleri ile kubbe üçgenlerinde geometrik ve bitki motifleri ile çeşitli yazı süslemeleri bulunur.

Anadolu Selçuklu çini sanatının diğer önde gelen örnekleri; Beyşehir Eşrefoğlu Camii’nde mihrap bölümünde, Konya Sırçalı Medrese’de, Konya Sahip Ata Camii, Sivas’ta bulunan Keykavus Şifahanesi’ndeki türbede, Malatya Ulu Camii, Sivas Gök Medrese, Konya Karatay Medresesi, Ankara aslanhane Camiinde görülmektedir.

Anadolu Selçuklu Devleti dağıldıktan sonra, beylikler döneminde her ne kadar bir duraklama görülse de bu yeni bir dönemin başlangıcıdır.

Osmanlı döneminde çini sanatının en parlak dönemi yaşanmıştır.

OSMANLI DÖNEMİNDE ÇİNİ SANATI

Osmanlılar 13. ve 14. Yüzyılda Selçuklular ile Anadolu Beyliklerinin çini sanatı geleneğini devam ettirmiştir. Belli bir süre sonrada etkilendikleri teknik ve üsluplardan sıyrılarak yeni tekniklere ağırlık vermişlerdir. Osmanlı çini sanatında mozaik çini tekniği çok daha az kullanılmıştır ve ilk dönemlerde görülür (İznik Yeşil Camii). Osmanlı’da 15. Yüzyıldan

İznik Yeşil Camii Minaresi Çini Süslemeleri

itibaren başta İznik olmak üzere Kütahya, Bursa ve İstanbul gibi merkezler’ in çini üretiminde önemli bir yer edinmesiyle Konya önemini yitirmeye başlamıştır. Renkli sırların, motifi oluşturmak için kullanıldığı çok renkli sır tekniği, bu dönemde mükemmel örnekler vermiştir. Osmanlının kendi çini üslubuna ilk örnek Bursa Yeşil Camii ve Türbesi dir. Ayrıca Bursa’daki Muradiye Camii ve Muradiye türbelerinde de Erken Dönem Osmanlı çini örnekleri bulunmaktadır. Cami ve türbe dışındaki yapılardan İstanbul’daki Çinili Köşk’te de Anadolu Selçuklu çinilerinin etkisi görülür. Fakat bu çinilerde kullanılan çiçekler, kıvrık rumiler ve beyaz renkler Anadolu Selçuklu çinilerinden farklı olan özelliklerdir.

Renkli sır tekniği, 16.Yüzyıl’a kadar önemini korumuştur. Bu teknikte özellikle tatlı bir sarı ve yeşil ayırt edici renklerdir.
16. Yüzyılın’ ın ortalarından itibaren Osmanlı çini sanatında, sır altı tekniği hakim olmuştur. Sır altına uygulanan natüralist çiçekler ve hatayî grubu süslemelerin hakim olduğu görülür. Bu dönemin en önemli özelliklerinden biri de Anadolu’da minaî tekniğinde ilk denemeleri yapılan kırmızı rengin “kabarık mercan kırmızısı” olarak sır altına uygulanmasıdır. Firûze, koyu yeşil, mavi, lacivert, beyaz ve siyah gibi renklerin kullanıldığı bu muhteşem üslûp, 16. Yüzyıl’ın sonlarından itibaren bozulmaya başlar. Kırmızı rengin yerini kahverengi alır.
İznik’te üretilen çinilerde son derece kaliteli hamur  ve çok sağlam cila kullanılmaktaydı. İstanbul camileri, renklerinin ve motiflerinin güzelliğiyle bu çinilerle süslenmişti.

Osmanlı Türkleri’nce kullanılan kırmızı renklerin, demir oksit karışımı olmayıp iyice dövülmüş silisin kırmızı bir toprakla karıştırılıp pekmez ile ıslatılmasından elde edildiği anlaşılmıştır. İlk Bursa çinileri ince bir kaolen tabakayla kaplıydı; kullanılan toprak iyi çini yapmak için gerekli vasıflara sahipti. Çini plaklar üstüne bir cila ile çizgi ya da işaretler çizilip önceden pişiriliyordu. Pişirmeden sonra da renkle doldurulup tekrar pişirme işlemine tabi tutuluyordu.

İznik atölyeleri 17. Yüzyıl’a kadar çalışmış daha sonra eski usuller tamamen unutulmuştur. Bu dönemden sonra üretilen çinilerin kalitesinde zayıflama görülür. 18.Yüzyılda ise tamamen yitirilir.

İznik atölyelerinin gerilemesiyle birlikte, eski bir seramik üretim merkezi olan Kütahya’ya çini sipariş edilmeye başlanmıştır. Kütahya çinilerinde hamur farklılığının yanısıra, desenlerde üslup farklılıkları dikkat çekmektedir. İznik çinilerinin görkeminden uzak olmakla birlikte, sarı renk tonlarının belirginleştiği bu çiniler, Üsküdar Yeni Valide Camii, Kütahya Hisarbey Camii ve Topkapı Sarayı’nda çok fazla kullanılmıştır.

Muradiye Camii (1436) : Bu camide bulunan çiniler erken dönem Osmanlı çiniciliği örneklerindendir. Bir çok farklı çeşit çini bulunmaktadır. Çiniler altıgen şeklindedir, geometrik desenlere yer verilmiştir ancak çoğunlukla bitki motifleri kullanıldığı dikkati çeker.

Çinili Köşk : Bu yapıda bulunan çinilerde erken dönem Osmanlı çini sanatı tekniği izlerini taşır. Ancak natüralist çiçekler, kıvrak rumiler, beyaz ve yumuşak renkler kullanılması ayırt edici özelliklerdir.

Süleymaniye Camii Çinileri

Süleymaniye Camii : Mimar Sinan’ın şaheseri bu camide Osmanlı çiniciliğinin yeni teknikleri görülür. Sıraltı tekniği ile yapılmış çok renkli uygulamalar vardır. mihrap yanlarındaki panolarda pencerelerdeki yazılarda mavi-beyaz renklerden başka sır altı tekniğinde oldukça zor elde edilen kırmızı da bulunur. Bu yazılar yıldız şeklinde örülüdür.

Edirne Üç Şerefeli Camii : Bu yapının süslemelerinde mavi-beyaz çinilerin yanı sıra patlıcan moru çinilerinde kullanıldığı görülür. Bu çiniler Osmanlı çiniciliğinde çok renkli çiniye geçiş dönemine örnek oluşturur.

Edirne Selimiye Camii : Bu büyük ve ünlü Mimar Sinan eserindeki çiniler İstanbul haricinde ileri Osmanlı çiniciliğine zengin örnekler barındırır. Mihrabın yanlarında bulunan duvarları süsleyen büyük çini panoların renk ve kompozisyonları son derece ahenklidir. Ayrıca çiçek açmış erik ve elma fidanları kompozisyona katılarak bir yenilik oluşturulmuştur.

Osmanlı çiniciliğine örnekler barındıran bazı eserler ; Üsküdar Valide Camii, Topkapı Sarayındaki Çini süslemeler, Rüstem Paşa Camii.

SERAMİK SANATI ( KERAMİK SANATI)

Seramik yada keramik, gündelik yaşam için hazırlanan seramik toprağı hammaddeli kap kacak vb. eşyalar için kullanılan bir terimdir. Keramik yapımında da çini için kullanılan malzeme ve teknikler kullanılır. Selçuklular tarafından üretilen ilk keramik örnekleri slip (astarla motif yapma tekniği), sgraffito (zemini sivri uçlu bir aletle kazıma yoluyla

İznik Seramik 17.YY.

motif yapma)  tekniklerinde ve firuze sır altına siyah desenli olarak yapılmıştır. Bu tür keramiklerde bitkisel ve geometrik süslemenin yanı sıra kuş ve hayvan figürleri de görülür.
Osmanlı Dönemi’nin en önemli keramik atölyeleri İznik ve Kütahya’da bulunuyordu. İznik’te yapılan kazılarda Osmanlıların ilk dönemine ait kırmızı hamurlu, slip tekniği ile işlenmiş keramikler bulunmuştur.

Kütahya seramiklerinde (18.Y.Y.) yeşil, kobalt, turkuaz ve kırmızı rengin yanı sıra sarı ve mor gibi renkler de kullanılmıştır. Özel beyaz seramik çamuru ve sıraltı tekniği kullanılmıştır. Beyaz ve krem renkli, astarlı, çoğunluk şeffaf sırlı bu seramiklerde; bitkisel motifler stilizedir. İnsan ve hayvan figürleri, dini yazılar bulunur. Burada genellikle küçük

Kütahya Seramikleri 19.YY Çift İbrik

tabaklar, fincanlar, yüzey karoları mataralar, gülabdanlar ve askı topları üretilmekteydi. Renk, desen ve form bakımından etkileyici bir zarafete sahip olan Kütahya çini ve seramik üslubu Türk seramik sanatının yarattığı son orijinal üslup olarak kabul edilmektedir. 19. yüzyılda yapı etkinliğinin azalması, hamur ve bezeme açısından kalitenin düşmesiyle Kütahya çiniciliği de gerilemeye başlamıştır. Yüzyılın sonunda ise neredeyse tamamen yok olmuştur.

Çanakkale seramikleri; üslup, desen ve renk olarak Türk seramik sanatına büyük yenilikler getirmiştir . Kırmızı ve bej hamurlu, sıraltı tekniğiyle bezeli Çanakkale seramikleri ilginç desenleriyle dikkat çekmektedir. 17. yüzyılın sonlarından 20. yüzyılın başlarına kadar

Çanakkale Seramik Testi Örneği

İznik ve Kütahya seramiklerinden oldukça farklı biçim ve sırlama anlayışlarıyla çeşitli özgün örnekler ortaya çıkmıştır. Çanakkale seramiklerinin önemli bir özelliği de ürün çeşitliliğidir. Küp, ibrik,

Yıldız Porselen İmalathanesi – Seramik Eser

mangal, çömlek, tabak, matara, şamdan, testi, vazo, şekerlik, saksı,  şerbet bardakları , lamba, hokka, demlik, hayvan veya insan biçimli dekoratif ürünler gibi çok çeşitli seramikler yapılmıştır.
1892’de Sultan II.Abdülhamit’in isteğiyle, Yıldız Sarayı’nın bahçesinde kurulan porselen imalathanesinde ay-yıldız damgalı porselenler üretilmiştir. Bu imalathanede, dekoratif parçalar, tabaklar, vazolar, levhalar çoğunlukla büyüleyici İstanbul manzaralarıyla süslenmiştir. İmalathanede yapılan porselenlerin içinde padişah portresi veya tuğrasının resmedildiği örnekler de vardır. Yıldız Porselen Fabrikası, 1909’da II. Abdülhamit’in tahttan inmesiyle kapanmıştır. Cumhuriyet’in ilanından sonra 1929 yılında Sanayiinefise Mektebinde Seramik ve Türk Çiniciliği Atölyesi kurulmuştur. Cumhuriyet ile Türk seramik sanatı yepyeni bir döneme girmiş ve eski Anadolu medeniyetleri ile Türk-İslam geleneğinden gelen birikimi harmanlayarak gelişimini sürdürmüştür. Günümüzde çağdaş Türk seramik sanatı ve endüstrisi, Anadolu ve Türk kültür tarihinin birikimiyle gelişimini sürdürmeye devam etmektedir.

 

Yazıyı Paylaş